(Kemal Burkay Röportajı, 12 Aralık 2012) *Hayatım boyunca paraya posta metelik vermedim ve hep ezilenlerin, baskı görenlerin yanında oldum. Bazıları kendi yüzlerindeki karayı bana çalmaya çabaladılar. *Ben şair olsam da politikada çoklarından daha gerçekçi biriyim. Siyasetin güç üzerinden yapılacağını bilirim. PKK’nin dağda birkaç bin silahlı adamı, BDP’nin parlamentoda grubu, ellerinde yüz dolayında belediye, para, medya ve önemli bir kitle desteği var. Benim elimde bütün bunlar yok. O halde benden neden bu kadar korku ve kaygı duyuyorlar? *Ezilenler, Kürtler, solcular ve inançlarından dolayı baskı görenler gereği gibi el ele vermediler. Hatta İslami hareket zaman zaman, 12 Mart ve 12 Eylül öncesinde görüldüğü gibi sola ve Kürt hareketine karşı kullanıldı. *BDP cenahının Kürt halkı için ne istediği belli değil. Talepleri bir günden diğerine değişiyor; azamiden asgariye geçebiliyorlar. Bu nedenle PKK’nin yürüttüğü savaşın bir anlamı da yok. Türkiye’ye döndüğünüzden beri yoğun bir program içindesiniz. Türkiye’ye alıştınız mı? İsveç’i özlüyor musunuz?
Bunca uzun bir göçmenlik döneminden sonra, ülkeye uyum sağlamakta fazla sıkıntı çekmedim. Elbet olumlu değişiklikler var, olumsuz da var. Bunlar benim için sürpriz olmadı; çünkü yurt dışında iken de ülkede olup biteni yakından izliyordum. İsveç Stokholm’de 30 yılım geçti. Doğa olarak da çok güzel bir ülke. Elbet oraya dair çok anılarım var ve özlemiyor değilim. Ama yılda bir-iki kez gidip dönerek bu özlemi gideriyorum. Kürt sorununda 30 yıllık şiddetin artık bitmesi gerektiğini, silahların tamamen susması gerektiğini yıllardır dile getiriyorsunuz. Türkiye’nin Kürt meselesiyle ilgili geldiği son noktada çözüm öneriniz, yol haritanız nedir? Ben, silahlı mücadelenin sol hareket içindeki bazı gruplar ve Kürt hareketinin bir bölümü tarafından çok istenir ve moda olduğu dönemlerde 1970’li, 80’li yıllarda da bunu yanlış buldum. Türkiye’nin ve Kuzey Kürtlerinin koşullarının farklı olduğunu söyledim, siyasal barışçıl yöntemleri tercih ettim. Yaşanan 30-40 yıllık deneyim kanımca bunu kanıtladı. Silahlı eylemlerle ne sol bir sonuç aldı, ne de Kürtler. Bedeli ise büyük oldu. Gelinen aşamada bunu görenler çok. Devlet veya hükümet kesiminde, salt silah zoruyla çözüm olamayacağına dair anlayışlar ve başka türden çözüm arayışları ortaya çıktı. PKK ve yandaşı kesimde bile silahların miadını doldurduğunu dile getiren görüşler var. Buna rağmen silahların tümden susması ve barış ortamına geçiş kolay değil. Süreç inişli çıkışlı. Her iki tarafta da hala şiddetten ve zordan medet bekleyenler, barış ve çözüm istemeyenler var. Barışa ve çözüme ulaşmak için daha çok emek ve çaba gerekiyor. PKK SİLAHI TÜMDEN BIRAKMALI Ben ilk halka olarak silahların karşılıklı susması gerektiğini söylüyorum. Bunun ardından, hükümetin Kürt sorununun çözümü yönünde atacağı güven verici adımlarla birlikte PKK silahları tümden bırakmalı. Bu güven verici adımlar, yeni anayasada Kürt kimliğinin ve anadilde eğitim hakkının tanınması, yerinden yönetim ilkesinin kabul edilmesidir. Süreç içinde siyasi suçları kapsayacak bir genel af da gündeme gelebilir ve gelmeli. Sizin için özellikle BDP cenahından “Makbul Kürt, Devletin Kürdü” eleştirileri var. Bu eleştirilerin nedeni devletin destekleyeceği\desteklediği çözüm önerileri sunmanız mı? Bunlar eleştiri değil, suçlama. Gerçeklerle hiçbir ilgisi olmayan zırvalar. Benim kimsenin adamı ya da “Kürdü” olmayacağımı, 50 yıllık siyasal hayatımı izleyen herkes bilir. Bu yarım yüzyıl, bana yönelik baskılar, tutuklamalar ve sürgünlerle geçti. Başı dik, alnı ak bir insanım. Hayatım boyunca paraya posta metelik vermedim ve hep ezilenlerin, baskı görenlerin yanında oldum. Bazıları kendi yüzlerindeki karayı bana çalmaya çabaladılar. Bunlar bilinen Nazi yöntemleri, Goebbels propagandası. Çözüm önerilerime gelince. Ben kırk yıldır Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını ve bu kapsamda eşitlik temelinde federal çözümü savundum. Evet, birlikte yaşamadan yanayım. Bence bu mümkündür, her iki halkın da yararınadır ve bunun biçimi federasyondur. Kürtçe aynı zamanda ikinci resmi dil olmalı. Bunlar “devletin desteklediği öneriler” mi? Böyle olsa ne güzel! Kürt Ergenekon’u var mı? Ergenekon, eski adıyla Kontrgerilla 1950’li yıllarda bir ABD ve NATO projesi olarak kuruldu ve toplumun tüm alanlarına -ordu, istihbarat örgütü, üniversite, medya, sağ ve sol türden siyasi partiler- sızdı. Kürt hareketine de sızdı. Bu amaçla paravan örgütler bile kuruldu. Bu örgüt zaman içinde pek çok komploya, kanlı provokasyona imza attı, darbeler için zemin hazırladı. Günü geldi, kendisine ihtiyaç kalmadığı için diğer NATO ülkelerinde tasfiye oldu, Türkiye’de ise yön değiştirerek devam etti. Ergenekon ve PKK arasında bir bağ var mı? Varsa bu bağ hala devam ediyor mu? Ergenekon’un PKK içinde bir eli olduğunu herkes biliyor. PKK’da üst düzey görev almış olup da sonradan ayrılanlar (Osman Öcalan dahil) bunu birçok kez dile getirdiler. Bu el hâlâ PKK’nin silah bırakmaması, çatışmaların sürmesi, ortamın gerilmesi için çaba gösteriyor; barışa ve çözüme karşı. BDP ÖZGÜRCE SİYASET YAPAMIYOR BDP’nin bugün izlediği siyaset için ne düşünüyorsunuz? BDP’nin izlediği siyaset kitlelerin taleplerine pek de uygun değil. Çözüm diye savundukları “demokratik özerklik” literatürde yeri olmayan, içi boş bir şey. Önemli yanlışlar yapıyorlar. ![]() KCK davası kapsamında tutuklanan KCK’lıların bazılarının aynı zamanda BDPli olması hakkında ne düşünüyorsunuz? KCK örgütlenmesi Öcalan yakalandıktan sonra ortaya çıktı. Kanımca gereksiz, yanlış bir örgütlenme. Bilindiği üzere Murat Karayılan’a, yani askeri güce bağlı ve elbet illegal. Legal partide ve belediyelerde siyaset yapan insanları böylesine illegal ve silahlı bir komutaya bağlamanın hiçbir makul nedeni yok. Bu boşu boşuna onları kriminalize etmektir. Buna rağmen ben KCK tutuklamalarını siyaseten yanlış buldum. Bu tutuklamalar ortamı daha da gerdi, diğer bir deyişle gerilim yanlılarına yaradı. Oysa çözüm, ovadakileri tutuklamak değil, dağdakileri indirmek için gerekli cesur adımları atabilmekte idi. Kaldı ki KCK içinde pek çok (1000 dolayında!) MİT ajanının olduğu bilgileri medyaya yansıdı. Eğer böyleyse devlet de bu işin ortağı ve bu tam bir skandaldır. BDP cenahında pek sevilen biri olmadığınızı tahmin etmek zor değil. Yine de sormak isterim: Kürt sorununun çözümü konusunda BDP ile aynı çözüm projesinde yer almak ister miydiniz? Görünüşe bakıp aldanmamalı. BDP cenahında herkes benimle ilgili olumsuz düşünmüyor. Orada bana hak veren, benimle ilgili olumlu duygular besleyen çok insan var. Belki bunu açıkça dile getirmekten çekiniyorlar. Çözüm konusuna gelince… Çözüm için önerilerimiz farklı. Ama bazı talepler biz ve onlar bakımından ortak olabilir. Örneğin anadilde eğitim, yerinden yönetim, Kürt kimliğinin tanınması gibi. Ortak paydalarda yan yana olabiliriz. Biz BDP’ye düşmanlık temelinde bir politika izlemiyoruz. Yakın bir zamanda HAK-PAR’da siyasete döndünüz. Partinizle siyasi arenada BDP’yi zorlayıp Türkiye’nin Kürt mahallesinde alternatifi olabilecek misiniz? Bunu zaman gösterecek. Siyasette güç dengeleri bir anda, akşamdan sabaha değişmez, bu bir süreç işidir. Ama biz Kürt sorununun çözümü ve bir bütün olarak demokratikleşme konusunda doğru politikalar izlediğimiz kanısındayız. Gelecek er ya da geç doğrularındır. Yanlış yollardan ise bir yere varılamaz. Sorun BDP’yi zorlama sorunu da değil. BDP Kürt kamuoyunun bir bölümünün desteğini alıyor, belki dörtte, belki beşte biri… Ya geriye kalanlar? Eğer iyi çalışırsak, politikalarımızı iyi anlatabilirsek yalnızca Kürt kesiminden değil, Türk kesiminden de önemli bir destek alabiliriz. Çünkü bizim politikalarımız Türkiye’nin gerek duyduğu politikalardır. Yalnız Kürt sorunu bakımından değil, diğer sorunlar bakımından da. HAK-PAR olarak seçimlerde AK partiye katılmanız teklifi gelirse, nasıl bir cevap verirsiniz? AK Parti’ye veya bir başka partiye katılmamız düşünülemez. Biz bir seçeneğiz. Kendi adımızla seçimlere katılacağız. BDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması istemi konusunda ne düşünüyorsunuz? BDP’li arkadaşlar evet bir dizi yanlış yaptılar, Parlamento’yu ve genel olarak legal siyaset arenasını gereği biçimde kullanamadılar. Buna rağmen dokunulmazlıklarının kaldırılmasını yanlış buluyorum. Bu, gerilimi daha da büyütür. Eğer dokunulmazlıklar kaldırılacaksa, kürsü dokunulmazlığı dışında tüm milletvekilleri için kaldırılmalı. Dokunulmazlıkların kaldırılması sorunun çözülmesini istemeyenlerin ekmeğine yağ sürer mi, ya da kime ne kadar faydası\zararı olur? Evet, gerilim isteyenlerin, çözüm karşıtlarının işine yarar. Böyleleri her iki yanda da var. KÜRT HALKI İÇİN NE İSTEDİKLERİNİ BİLMİYORLAR Bir söyleşinizde ” Öcalan’ın ordusu var benim bir kedim bile yok” demiştiniz. Öcalan’ın sizden daha güçlü olduğunu vurgulamanızın amacı neydi? Bu bir ironiyi dile getirmeye yönelik bir ifadeydi; yoksa Öcalan çok güçlü ya da benim bir şeyim yok anlamında değildi. Malum, benim dönüşüm üzerine Öcalan ve onun yanı sıra PKK-BDP kesimi telaşlandı. Sanki ekmeklerini ellerinden alacakmışım gibi… Sanki hükümet benimle oturup bu sorunu çözecek ve onlar işsiz kalacaklarmış gibi… Oysa benim elimde o türden bir güç ve sihirli değnek yoktu: Ben şair olsam da politikada çoklarından daha gerçekçi biriyim. Siyasetin güç üzerinden yapılacağını bilirim. PKK’nin dağda birkaç bin silahlı adamı, BDP’nin parlamentoda grubu, ellerinde yüz dolayında belediye, para, medya ve önemli bir kitle desteği var. Benim elimde bütün bunlar yok. O halde benden neden bu kadar korku ve kaygı duyuyorlar? Ayrıca eğer ben sorunu çözeceksem buna memnun olmaları gerekmez mi? İşte söz konusu ifade, bir şiirimdeki “bir kedim bile yok” biçimindeki dizeye de bir gönderme yapan böylesi ironik bir anlatımdı. Ama belli ki bu kesimin gücü varsa da kendilerine güvenleri yok. Kürt halkı için ne istedikleri belli değil. Talepleri bir günden diğerine değişiyor; azamiden asgariye geçebiliyorlar. Bu nedenle PKK’nin yürüttüğü savaşın bir anlamı da yok. Bana gelince, hiçbir şeyim yok değil. Bir ordum, parlamento grubum, belediyelerim ve bol param olmasa bile, kararlıca savunduğum görüşlerim ve epeyce arkadaşım, dostum, sevenim var. Görüşler pek çok durumda, özellikle de yanlış yolda olanlar için toplardan daha ürkütücüdür. Bir rubaimde şöyle diyorum: “Yoksullar dayaktan ürker, zorbalar söz ve düşünceden…” AK PARTİ KÜRT SORUNUNDA GERİ ADIM ATTI ![]() Başbakanın bu sorunu şimdiye kadar nihayetlendirememesinin nedeni sizce nedir? Ben, hiçbir dönemde AK Parti veya onun lideri Erdoğan Kürt sorununu çözecek demedim, böyle bir iyimserliğe kapılmadım. Ama Sayın Erdoğan’a ve Ak Parti’ye karşı önyargılı da davranmadım. Tarih bazen yönetimlerin ve liderlerin önüne değişim fırsatını çıkarır, eğer onlar bunu kavrar ve buna uygun davranırlarsa değişimi gerçekleştirebilirler, dedim. Charles de Gaulle’ü ve Güney Afrika’da beyazların lideri F. Willem de Klerk’i örnek gösterdim. Bunun yanı sıra, AK Parti’nin Kürt sorununa ve genel olarak demokratikleşmeye yönelik olumlu adımlarını destekledim, yanlışlarını gördüğüm zaman da eleştirdim. Öte yandan bir sorunu çözmek salt niyete, geniş bir ufka ve cesarete bağlı değildir, güç dengelerinin de buna elvermesi gerekir. Ne yazık ki, AK Parti’nin attığı olumlu adımlar PKK-BDP kesiminde ve onlara destek olan çevrelerde gereken desteği ve karşılığı görmedi. Bu çevreler politikalarını AK Parti karşıtlığı üzerine kurmuşlar. CHP ve MHP gibi muhalefet partileri ise bu yönde atılan her olumlu adıma karşı çıktılar ve ihanet olarak suçladılar, hâlâ da öyle yapıyorlar… Öte yandan AK Parti ve lideri Erdoğan da bu konuda sorun çözmeye yeter kapsamda bir projeyle ortaya çıkmadı, gereği gibi kararlı davranmadı ve güçlükler karşısında geri çekildi. Uludere Katliamı konusunda tek bir kişinin bile şuana kadar tutuklanmamasını nasıl karşılıyorsunuz? Hükümet Uludere krizini iyi biçimde yönetemedi, olayın üzerine gitmedi, aydınlatmadı ve sorumlulardan hesap sormadı. Bunu neden yapmadı, bilemem. Ama bu tutum en başta da kendisini güç duruma düşürdü ve eğer Uludere, özellikle de hükümeti güç duruma düşürmek isteyen belli derin odaklarca tezgâhlandıysa –ki ben o kanıdayım- bu tutum en çok da hükümetin kendisine zarar vermekte. Açlık grevlerinin ertesinde ortalık durulduğuna göre sizce kaybeden devlet mi yoksa Kürtler (PKK) mi oldu? Bu eylemin kaybedeni olsa bile (grevdekilerin sağlık durumu herhalde olumsuz etkilenmiştir) kazananı pek olmadı. Üç talebin sadece biri (anadilde savunma) karşılandı. Ama hükümet zaten daha önce bu konuda bir yasa değişikliğine hazırlanmaktaydı. Öte yandan grev, iki cephe (hükümet ve karşıtları) arasındaki bilek güreşinin bir parçasıydı. Kürt Hareketi solun içinde doğdu. Ağırlıklı olarak dindar bir halk olan Kürtlere zamanında İslami kesimin yeterince ilgi gösterdiğini düşünüyor musunuz? Kürt halkıyla farklı bir iletişim ağı kurulabilseydi, PKK sorununu bugünkü düzlemde mi konuşuyor olurduk? Evet, Kürtlerin yaşadığı coğrafya’nın (Kürdistan) birer parçasını sınırları içinde tutan devletler (Türkiye, İran, Irak ve Suriye) hepsi de Müslüman çoğunluklu ve Müslüman yönetimli ülkeler. Yani bunların hiçbiri sömürgeci ve Hıristiyan bir Avrupa veya Amerika devleti değil. Ama bunların hiç biri adil davranarak Kürtlerin haklarını tanımadı; bu nedenle hepsinin de birer Kürt sorunu var. Halkla yönetim elbet aynı şey değil. Yönetimler demokrat ve adil olmayınca çoğu zaman kendi halklarına da zulmederler. Bu söz konusu dört devlette de görüldü ve görülüyor. Saddam’ın, Şah’ın (onun yanı sıra şimdiki İran rejiminin) Suriye’de Esat rejiminin yaptıkları ortada. 1925’te, 1938’de, 12 Eylül döneminde Türkiye’de yaşananlar da ortada. Ezilenler, Kürtler, solcular ve inançlarından dolayı baskı görenler gereği gibi el ele vermediler. Hatta İslami hareket zaman zaman, 12 Mart ve 12 Eylül öncesinde görüldüğü gibi sola ve Kürt hareketine karşı kullanıldı. Halk, örneğin İslamcı kesim yeterince bilinçli olsaydı elbet bu oyuna gelmez, hak ve özgürlük isteyen toplum kesimlerine, yani demokrasi mücadelesine destek verirdi. Böyle olsaydı zaten Kürt sorunu daha erken bir tarihte çözülür ve bugünkü şiddet sarmalını yaşamazdık. Suriye’deki genel durum ve Kürtlerin statüsü için yakın gelecekte ne öngörüyorsunuz? Suriye’de rejim uzun süredir direnmekte, bu ise çatışmanın bir iç savaşa dönüşüp oldukça kanlı ve yıkıcı bir biçim almasına yol açmakta. Yine de daha uzun süre böyle devam edemez. Ben uluslararası güçlerin ve Suriye’nin komşularının yakın zamanda bir uzlaşmaya vararak Suriye’de silahları susturacakları ve ilgili tarafları bir masa etrafında bir araya getirecekleri kanısındayım. Çözüm ise tüm taraflara güvence verecek bir siyasi ve idari yapılanmadır. Bana göre bu, tüm etnik gruplara, çoğunlukta oldukları bölgelerde güvence sağlayacak federal ve demokratik bir yapılanma olabilir. Kürtler de çoğunlukta oldukları bölgede özerk bir yönetim oluşturabilirler. Irak’ta Kürtlerin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Kürdistan yönetiminin Irak hükümetiyle yaşadığı kriz nereye varır, İran’ın bu krizdeki tavrı ne olur? Irak’ta Anayasaya uygun biçimde oluşmuş bir Kürdistan Federe Bölgesi var. Ancak merkezi yönetimle sorunlar bitmiş değil. Bunlardan biri Kerkük’ün statüsünün ne olacağıdır. Anayasa’nın 154. Maddesi uyarınca Kerkük vilayetinde bir referandum yapılıp halkın eğiliminin (Kürdistan bölgesine katılmayı isteyip istemediğinin) saptanması gerekiyordu. Ama merkezi hükümet bunu hep engelledi, yani anayasayı uygulamadı. Buna bir de enerji kaynaklarını, özellikle petrol ve doğal gazı işletme konusunda merkezi hükümetle Kürdistan bölgesi arasında doğan sorunlar ve Suriye sorunundaki tutum farkı eklendi. Bilindiği gibi Maliki hükümeti İran’la birlikte Suriye’yi destekliyor. Bütün bu nedenlerle Bağdat’la Erbil arasındaki gerilim son dönemde büyüdü, bir çatışma noktasına geldi. Şu anda gerilim bir parça düşmüş bulunuyor. Belli ki bu sürtüşme kolay çözülmeyecek ve bölge yeni sorunlara gebe. |
18 Aralık 2013 Çarşamba
BDP ÖZGÜRCE SİYASET YAPAMIYOR
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)