5 Şubat 2013 Salı

Başkasının acısını izlemeyi seven seyirci

Bir televizyon kanalında akşam haberlerini izlerken, gündemdeki siyasi haberlerin arasına sıkıştırılmış bir “haber” dikkatimi çekti.
Ekranda; sokakta etrafına toplanmış kadınlara çarpa çarpa, feryat figan ilerlemeye çalışan orta yaşlı bir kadın görüntüsü. Görüntü üzerine haber okuyan spikerin dediğine göre görüntüdeki anne, pazara gitmek için evinden çıkarken çocuklarını anneanneleriyle birlikte evde bırakıyor. Anne, daha pazar alışverişini bitirmemişken nasıl oluyorsa evinde yangın çıktığı haberi geliyor. Bunun üzerine perişan bir halde bir an önce evine dönmeye çalışıyor.
Evde ufak çapta bir yangının çıktığı ve çocuklar ile anneannelerinin yangından bir zarar görmediği de “habere” ekleniyor. Bu arada haberde ne yanan evin görüntüsü var ne de çocuklarla anneannenin. Sadece spikerin de vurgusundan anladığımız üzere asıl haber yapılmış olan “acı çeken insan” görüntüsü var.
Ülkenin reyting sıralamalarında üstlerden yer kapan bu TV kanalının habercileri daha iyi bilir ama ben “haberi” izlerken düşünmeden edemedim: Pazar meydanı ile evi arasındaki yolda endişeleri hat safhaya çıkmış ve bundan ötürü acı çeken bir anne görüntüsünün gerçekten haber değeri var mıdır? Spiker tarafından acı çektiği anlatılan perişan insan görüntüsü, tek başına bir haber olarak mı kabul edilmiş de öyle sunulmuştur?
Bana öyle geldi ki; bu “haber” sanki sıkıcı siyasi gündemle dikkati dağılmış seyircinin dikkatini başkasının acısıyla toplama hamlesiydi. Çünkü artık tüm medya öğrendi ki; seyirci olan biz, en çok başkasının acısını izlemeyi seviyoruz. Ve başkasının acısını, felaketini izlerken bizim başımıza gelmemiş olduğundan da memnuniyet duyuyoruz. O memnuniyeti gizleyen, gizlemeye çalışan ise vicdan kaynaklı cızırtılı bir “vah vah” sesi.
“Sevgili seyircilere” haksızlık yaptığımı düşünenler 5-10 dakikalığına çocuklarının yandığını zanneden annenin -belki de kendisini akşam izlediğinde rahatsız olacağı- perişan görüntüsünü nasıl haber diye yuttuğumuzu değerlendirsinler. Ya da gündüz kuşağında televizyon kanallarını şöyle bir gezsinler. Oralarda da felaketlere uğrayan insanların, onları felaketlere götüren hatalarının nasıl kritik edildiğine baksınlar. Çok acılı gündüz kuşağı programlarına bir şekilde dahil olan herkesin kendini nasıl, “başına gelmeyen felaketin üstesinden geleni ya da sınanmadığı hatanın/günahın masumu” addettiğini fark edebilmek için ise çok dikkatlice baksınlar.