Bir televizyon kanalında akşam haberlerini izlerken, gündemdeki siyasi haberlerin arasına sıkıştırılmış bir “haber” dikkatimi çekti.
Ekranda; sokakta etrafına toplanmış kadınlara çarpa çarpa, feryat
figan ilerlemeye çalışan orta yaşlı bir kadın görüntüsü. Görüntü üzerine
haber okuyan spikerin dediğine göre görüntüdeki anne, pazara gitmek
için evinden çıkarken çocuklarını anneanneleriyle birlikte evde
bırakıyor. Anne, daha pazar alışverişini bitirmemişken nasıl oluyorsa
evinde yangın çıktığı haberi geliyor. Bunun üzerine perişan bir halde
bir an önce evine dönmeye çalışıyor.
Evde ufak çapta bir yangının çıktığı ve çocuklar ile anneannelerinin
yangından bir zarar görmediği de “habere” ekleniyor. Bu arada haberde ne
yanan evin görüntüsü var ne de çocuklarla anneannenin. Sadece spikerin
de vurgusundan anladığımız üzere asıl haber yapılmış olan “acı çeken insan” görüntüsü var.
Ülkenin reyting sıralamalarında üstlerden yer kapan bu TV kanalının habercileri daha iyi bilir ama ben “haberi”
izlerken düşünmeden edemedim: Pazar meydanı ile evi arasındaki yolda
endişeleri hat safhaya çıkmış ve bundan ötürü acı çeken bir anne
görüntüsünün gerçekten haber değeri var mıdır? Spiker tarafından acı
çektiği anlatılan perişan insan görüntüsü, tek başına bir haber olarak
mı kabul edilmiş de öyle sunulmuştur?
Bana öyle geldi ki; bu “haber” sanki sıkıcı siyasi gündemle dikkati
dağılmış seyircinin dikkatini başkasının acısıyla toplama hamlesiydi.
Çünkü artık tüm medya öğrendi ki; seyirci olan biz, en çok başkasının
acısını izlemeyi seviyoruz. Ve başkasının acısını, felaketini izlerken
bizim başımıza gelmemiş olduğundan da memnuniyet duyuyoruz. O
memnuniyeti gizleyen, gizlemeye çalışan ise vicdan kaynaklı cızırtılı
bir “vah vah” sesi.
“Sevgili seyircilere” haksızlık yaptığımı düşünenler
5-10 dakikalığına çocuklarının yandığını zanneden annenin -belki de
kendisini akşam izlediğinde rahatsız olacağı- perişan görüntüsünü nasıl
haber diye yuttuğumuzu değerlendirsinler. Ya da gündüz kuşağında
televizyon kanallarını şöyle bir gezsinler. Oralarda da felaketlere
uğrayan insanların, onları felaketlere götüren hatalarının nasıl kritik
edildiğine baksınlar. Çok acılı gündüz kuşağı programlarına bir şekilde
dahil olan herkesin kendini nasıl, “başına gelmeyen felaketin üstesinden geleni ya da sınanmadığı hatanın/günahın masumu” addettiğini fark edebilmek için ise çok dikkatlice baksınlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder