22 Kasım 2016 Salı

Çizgi Film Meselesi\ Çocuklar İçin Yerli Tehlikeler

Neyi izliyor çocuklar? Hangi kanallarda hangi çizgi filimler var? Bunların mesajları ne? Ya alt mesajları? Bu çizgi film meselesi mühim. Ancak yeterince gündemimizde değil.
İki farklı çizgi filmde iki farklı mesajla karşılaşınca benim gündemime girdi.

İki çizgi filmden biri: Pek çok güvendiğimiz, aman efendim mutlaka yayınlayacaklarını önceden dikkatlice inceler dediğimiz bir kanalda yani TRT Çocuk'ta yayınlanan "Keloğlan".Yerli bir öykü\kahraman sunalım çabasının ürünü olduğu belli ancak çarpık. İnanca dayalı tek bir ipucu yok ya da ben rast gelmedim. Biraz kıyısından köşesinden ahlak ancak bir inanca dayalı değil. Havada kalmış. Bunun yanı sıra inancı tahrip edecek şeyler var içinde. Bolca iksir, büyü var. Bir de mahsum görünen tehlikeli cümlecikler. Onların mesajını gözünüzü kısıp, kulağınızı dikleştirince fark edebiliyorsunuz. Yani bebelerin yapamayacağı şekilde. Bakınız örnek veriyorum.
Keloğlan illüzyon yapmaya çalışıyor. Hileli sihirbazcılık oynuyor yani. Kurduğu cümle yaklaşık olarak şu:
-Bu kutudakini yok edeceğim. Bu kutuda da yoktan var edeceğim.(!)
Yeterinec açık değil mi? Başka sözüm yok hakim bey.

Gelelim diğer çizgi filme. İnternette rast geldiğim Türkçe seslendirme yapılmış yabancı yapımı, "Üçüzler". Hiç yerli değil. Hiç milli de değil. İlk çocukluklarına adım atmak üzere olan üçüz bebekler var çizgifilmde. Oldukça yalın. Yabancı yapımı olmasından ötürü temkimli yaklaşıyordum ancak baba ve bebekler arasında geçen şu diyalogu duyunca kalbimi bir çaldı. Buyurun aşağıda.
Ağaç yapraklarını inceleyen bebekler bablarına soruyor:
-Yaprakları kim böyle boyuyor?
-Yüce Yaratıcı...

Türkçe seslendirmede bir değişiklik yapılmamışsa şayet; bu minicik, sade hakikat cümlesi için dahi yavrucaklara izletilebilir "Üçüzler".

25 Mayıs 2016 Çarşamba

"Ne biçim de bebek gibi!"

Okul öncesi çocuklarının birbirlerine kullandıkları en büyük hakaret "bebek" ve ona ilişik sıfat ve eylem ithafları. "Çişli, kakalı, altına yapmış" gibi.
Bebek gibi olmak, öyle kabul edilmek kendi aralarında büyük mesele. Daha yakın bir zamanda terk ettikleri bir dönem bebeklik dönemi. O döneme ait net bir hafızaya sahip değiller. Buna "bebeklik amnezisi"* deniyor. Bildikleri sadece bizden duydukları. Yani bebek olmanin, küçük olmanin büyümememin zayıflık olması, acziyet ifade etmesi.
Sanırım bu durum bizim "Uyusun da büyüsün, yemezsen büyüyemezsin, bak abin/ablan kocaman olmuş sen küçük kalmışsın, böyle davranma bebek değilsin artık büyüdün vs" gibi söylemlerimizin karşılığı oluyor. Hatta bir anaokulunda çocuklara söyletilen yemek duasında şu ifadelerin geçtiğine şahit oldum: "Yemezsem büyüyemem, okuluma gidemem. Çabuk çabuk yiyelim, okulumuza gidelim..." (Çabuk çabuk yemenin manevi bir tarafı yok bildiğim kadarıyla. Sağlık açısından da pek tavsiye edilmiyor. Sıkıntılı ifade, değinmeden geçemedim. ) Büyümenin dua olarak dilenmesinde anormal bir durum yok, bu sağlıklı olmayı dilemek gibi. Sadece çocukların dünyasında "büyümek" ile ilgili algıyı nasıl, hangi yollarla şekillendirdiğimizi göstermek için yer verdim bu örneğe.

Çocukların "bebek" ve ona ilişik kelimeleri kullanmaları bununla alakalıyken bunları kullanmayı sevmeleri neyle alakalı olabilir? Çünkü bir anneden dinledim:
Oğlum okulda "Çişli, kakalı, kaka" gibi kelimeler kullanıldıklarını söyledi. "Kullanma, hoş kelimeler değil." deyince "Ama anne ben neden bu kelimeleri söylemeyi seviyorum?" diye sordu.
Bunu ben de gözlemledim. Çocuklar bu kelimeleri birbiri için kullanırken inanılmaz eğleniyorlar.
Bu da bir tür yasak çiğneme hazzı olsa gerek, kendi aralarındaki iletişimde yasak olan kelimeleri kullanmak. Ya da belki bilişsel olarak bebeklikten kopardık onları ama duygusal olarak hala çoğunlukla o dönemdeler ve bebeklik amnezisine rağmen bilinç altı anılarını tazelenmek hoşlarına gidiyor. Ne de olsa yaşlarında ötürü anı repertuarları pek geniş değil. Tam bilemedim. Olur olur. :)

*Özelikle 3 yaşına kadar olan olay ve yaşantıların unutulması.

4 Ocak 2016 Pazartesi

"Bebeğini Sesli Ortamda Uyutmaya Alıştır"ın Sakıncaları!


Şu günlerde en çok duyduğum nasihat\tavsiye: Bebeğini seste uyumaya alıştır.
"Nasıl yani?" diyorum. Seste uyumak mı? Bu uykunun doğasına aykırı! Hani ayet-i kerimede diyor ya: Uykunuzu bir dinlenme yaptık. (Nebe\9) 
 
E hanginiz bana gürültülü bir ortamda dinlenebildiğini söyleyebilir? Kalabalık bir sohbet eşliğinde ya da sezonun hit şarkısı çalarken ya da saniyeye bir kapı çarpması\cızırtısı düşen bir ortamda kim uyuyabilir? Hadi uyudu o uykudan dinlenerek kim kalkabilir ki? Var mı cevap verecek? Ön sıralarda ikinci çocuğuna hazırlanan yetenekli genç annelerden parmak kaldıran yok. Arka sırada 5 çocuk, 4 torun büyütmüş bebek bakım uzmanı hanım teyze de parmak kaldırmadığına göre bu kısma cevap yok.

Konunun bir de "alıştırma" kısmına bakalım: Hani çocuğu neye alıştırdığımıza çok dikkat edecektik? iyi bir şey diye yola çıkıp kötü duraklardan birinde inmiş bulmayalım sonra kendimizi? Alıştırılması hedeflenen şey: Gürültüde uyumak. O zaman geliyor ilgili soru: Çok değil beş-altı yıl sonra okul vakti diye uyandırmak için çalan alarm sesine rağmen uyumaya devam ederse çocuk? Yetişkinliğinde sabah ezanı üzerinden huzurlu bir rüya gibi geçip gider de uykusunda kımıldamazsa bile? E bunun işe gidişi var, kendi bebeğinin sesine uyanması var, eve giren hırsızı var arsızı var... Var da var.

Yani bebeklik bitince (Allah ömür versin, kaçarı yok bitecek) top patlasa uyanmayan bir uyku çeşidinin temellerini atıyor olabilir misiniz diyorum? Ölü gibi uyuyan değil de her an dinlencesi bitecek de kalkacakmış gibi uyuyan insan daha makbul değil mi?

Arka sıradaki teyze yine parmak kaldırmadığına göre konu kapanmıştır. Notları veriyorum: Herkese sıfır, ben bunları yazarken uykuya dalan Meryem'e yüz. 
 
 
Yukarıdaki yazıyı  Meryemciğim Senacığım bir buçuk aylıkken, durmadan kafamı dumanlandıranlara bir itraz olsun diye yazmıştım. Hey gidi! :)