15 Temmuz 2017 Cumartesi

Üniversiteye mi yerleşeceksiniz, Bastiani Kalesine mi?




 Üniversiteli olmak için sınavlar girmiş adaylar şimdi bir tercih döneminden geçiyorlar. Yıllara yayılan bir emek söz konusu, bekledikleri eşiğe geldiler. Bir liste yapacak ve birçok seçenek içinde kendilerine (ya da puanlarına mı demeli) uygun bir üniversiteye\bölüme yerleşip “perde!” diyecekler ve hayat başlayacak. Yani beklentiler bu yönde. Ancak aslında bakarsanız onların önlerinde sadece iki seçenekli bir tercih listesi var. Ya üniversiteye yerleşecekler ya da Bastiani Kalesine. 
Photo: Alamy

Bastiani Kalesi, otoyol kenarına kampüs kurmuş bir kent üniversitesi değil;  bir askeri sınır kalesi. Yo hayır, askere göndermiyorum öğrencileri. Hâlâ eğitim dolayısıyla askerlik tecili geçerli, panik yok. 

Bastiani Kalesi Tatar Çölü romanının geçtiği mekan.  Romanda Bastiani kalesi; şehirden adeta tecrit edilmiş bir bölgede, bir işe yarayacağından umudun kesildiği bir askeri kale. Oraya atanan askerler, kendilerini bitmek bilmeyen bir “hiçbir şeyin” içinde buluyorlar. “Hiçbir şey” dediysem yemek var, içmek var, uyku var ve nöbet, sayım gibi askerlik pratikleri var. Ancak bu hiçbir şey ifade etmeyen bir rutine dönüşüyor. O rutin içerisinde askerlerin yaptığı tek şey umut etmek. Bir askerin umacağı şey: bir savaş. Kaleye, sınırında bulunduğu Tatar Çölü’nden bir saldırı olacak; Tatarlar ile bir savaş çıkacak; işe yaracaklar ve hayatları anlam bulacak. Bu umutlu bekleyiş kaleye gelenleri kalede tutup onları en verimli yaşlarını orada geçirmeye ikna ediyor. 

Bekliyorlar, beklerken yaşlanıyorlar. Kimisi emeklilik yaşına dayanıyor beklediği olmuyor, kimisi romanın baş kahramanı Giovanni’ye olduğu gibi sıkıntılar içinde beklerken hastalanarak yatağa mahkum oluyor. 

Bekliyorlar. Bir şey olmuyor. Aslında çok uzun zaman sonra bir savaş çıkıyor ama bu, ömrünü kalede bekleyerek tüketmiş sayısı belli olmayan nesiller için bir anlam ifade etmiyor.

Aday öğrenciler Tatar Çölü romanını yaşama ihtimali ile karşı karşıyalar. Aslında sadece öğrenciler değil,  hepimiz hayatımızın farklı dönemlerinde bu ihtimalle karşı karşıyayız. Hepimiz içinde bulunduğumuz Bastiani kalemizde kendi yazgımız olduğunu sandığımız hayatı yaşıyor ve bir gün çıkacak savaşın umudunu taşıyor olabiliriz. Herkesin içinde bulunduğu sistemi/rutini kendi Bastiani Kelesi kabul edilebilir.

Geçici olarak girdiğimizi sandığımız o sevmediğimiz işler, öylesine evlendiğimiz adamlar/kadınlar, belki bir gün terk edip köyüme dönerim diye içinde yaşadığımız şehirler  ve işte puanımız yettiği için gittiğimiz üniversiteler  birer Bastiani Kalesi.

Aday öğrencilerin çoğu hayatlarında ilk defa bir Bastiani kalesi eşiğindeler. Bu yüzden onlara Tatar Çölü romanından bahsetmek diğer tüm Giovannilere bahsetmekten daha önemli. Romanı bu gün açıp, bulunduğunuz  bağlamda okursanız belki de bir yönüyle size der ki; seçeceğiniz ya da seçtiğiniz üniversite ve bölüm sizi bir beklemeye hapsetmesin.

Biliyoruz ki sistem ve tabii toplum eğitim tercihlerimiz için çoğu zaman bize söz hakkı tanımama eğiliminde; hangi bölüm popüler, hangisi mezuniyet sonrası en kısa sürede iş vadediyor ve tabii hangisi puanımıza göreyse onu seçmemiz bekleniyor.  Bu beklentiler, sayısı canımızı fena acıtacak kadar çok öğrenciyi istemediği bir üniversitede istemediği bir bölümde okumak zorunda bırakıyor. Okuyoruz. Okuyor, ezberliyoruz. Bir umut içinde, bir şeyler değişecek diyoruz. Belki seveceğim, okul bitince farklı olacak, işe başlayınca alışacağım, hiç olmadı emekli olunca tüm acılarım son bulacak. Olmuyor. Belki çok az bir istisna dışında bu gerçekleşmiyor. Biz başka hiçbir şey yapmadan kampüs kafe\kalelerinde bekliyorken Tatarlar o çölden gelmiyor, savaş çıkmıyor.

Sevdiğimiz o alanı istediğimiz o üniversitede okumak için tercih yapsak, mezun olunca çok iyi yapmaya çabalayacağımız o işi öğrensek, istediğimiz bölümü okumasak bile hatta hiç üniversite okumasak bile kendimize “iyi” olduğunu düşündüğümüz o yolu çizsek,  birinin vereceği o imkanı beklemeden kalksak ve o imkan için gayret etsek, anlamsızlık ve değersizliğin biteceği o günü beklemeden anlamı her ana, her yaptığımıza katsak… Galiba o zaman Bastiani kalesi tercih listemizin dışında kalır.

Kimsenin bulunduğu konumda umutsuzluğa düşmesi için yazılmadı bu yazı; sadece miskin bekleyişlere, boş avuntulara bir itiraz için yazıldı. “Kalk ve Allah’ın inayeti ile yap!” demek için.
Gençliğinin son demlerinde Tatar Çölü’nü okuyanların çoğu gibi ben de “Keşke 17 yaşımdayken biri bu kitabını bana hediye etseydi.” dedim. Etrafımızda 17 yaş civarında, hele de üniversite öğrencisi olmaya aday gençlere birer Tatar Çölü romanı hediye etsek, belki Giovanni’lerin sayısı bir nebze olsun azalır. Büyük bir iddia mı? İddia değil, sadece temenni.


2 yorum:

  1. beklenen şeyi de abartmamak gerek.. ilk öğretmenliğe başladığım yıl bu mudur yani şimdi bu mu konuşulan konular öğretmenler odasında ya da dersteki boşluklar diye az sızlanmamıştım sonra alıştım sanırım :)

    YanıtlaSil
  2. Öğretmenler odasından da ne güzel "Bastiani Kalesi" olur ama, on numara. :)

    YanıtlaSil