1-İyilik ve kötülüklerin insan fıtratına kodlandığını söyleyebilir
miyiz? Yoksa bunlar bütünüyle sonradan öğrenilen şeyler mi?
Kötülüğün insan fıtratına
kodlanmış olduğunu iddia edersek haksızlık yapmış oluruz.
Çünkü kötülüklerin hiçbiri özü
itibariyle insan fıtratıyla uyuşmaz. En kötü olanıyla örneklendirelim: Cana
kıymak. Haksız yerer birinin yaşamına son vermek, kendi fıtratında hayatta kalmaya
yönelik ısrara aykırı davranış sergilemektir.
İyilikler ise insan fıtratıyla
uyumludur, bu yüzden tam olarak bire bir iyilik kodlanmış iddiasında
bulunamasak da tüm iyiliklere meyilli doğulduğumuzu söyleyebiliriz.
İyiliklerden en temeli sevgi göstermektir ve insan da sevgi ihtiyacı anne
karnında başlar. Aynı şeyi merhamet duygusu için de söyleyebiliriz. En temel
iyiliklerin en temel fıtri ihtiyaçlarla örtüşmesi insanın iyilik üzerine
doğduğunun kanıtıdır. Ayrıca insanda varlığı inkar edilemez “vicdan
mekanizması” da fıtratın kötülükle arasındaki mesafeye kanıttır.
2- İyilik ve kötülük mekanizmaları nasıl çalışır?
İyilik ve kötülük mekanizması
derken, dişleri birbirini ittirerek hareket ettiren ve tıkır tıkır işleyen bir
mekanizmadan bahsedemeyiz. Ancak iyiliği kendi başına bir mekanizma, kötülüğü
de kendi başına çalışan bir mekanizma olarak düşünebiliriz. Çünkü yaptığımız
her kötülüğün bizi iyilikten bir adım uzaklaştırdığını devamında vicdanın da vazifesini yapmasına müsaade
etmeden kötülükleri sürdürmenin iyiliği hayatımızdan tamamen çıkarma tehlikesiyle
karşı karşıya bırakabildiğini biliyoruz. İyiliklerin devamlılığı da bizi
kötülüklerden alıkoyarak kendi başına bir mekanizma olarak çalışır. Nasıl ki
çocuklukta müdahale edilmeyen akrana yönelik zorbalık nasıl yetişkinlikte birer
suç makineleri olma yolunun bir başlangıç olabiliyorsa, aynı şekilde çocukluka
yapılan küçük iyilikler de yetişkinlikte karşımıza çıkacak “iyi insan” için tohum
olabiliyor.
3- Başa gelen kötülüğün
insan hayatına bazı artılar katması mümkün müdür?
Yaşanılan acıların atlatılmasıyla
gelmesi muhtemel yeni acılara karşı direnci arttırdığı bir takım felsefi
akımlarda da desteklenmiştir. Eğer kötülüğü irademiz dışında başımıza gelmiş acı
bir olay olarak tanımlayacaksak evet bunun bize yaşattığı kötü zaman dışında
kazanımlarımız da olur. Buna acı tecrübelerden öğrenmek diyoruz. Ancak
herkesin her şeyi tecrübe ederek öğrenmesi mümkün değildir, bazen başkalarının
tecrübelerinden de öğreniriz. Ama dediğim gibi burada kötülüğü nasıl
tanımladığınız, neye kötülük dediğiniz de önemli.
4- Kötülüğü tamamen yok
edebilir miyiz?
Burada önemli olan kötülükten
sakınmaktır. Yoksa kötülüğü tamamen yok etmek mümkün değildir, zaten bu
iyiliğin varlığını da tehlikeye sokar.
Kötülük denen şey iyiliğini varlığını bilmemizi sağlar. İyilik de
kötülüğün varlığını bilmemizi. Bu iki zıt durum arasında sıkışan insan ise her iki durumu da tanır ve iradesini kullanarak tercihte bulunur. Bize
seçme fırsatı doğar bu sayede kötülükten sakınıp iyiliğe yönelik tercihle
kötüden farkımızı ortaya koyar “iyi insan” oluruz.
5- Çocuklara iyiliği
anlatmanın ve onları iyiliğe teşvik etmenin yolları nelerdir?
Çocuklara bunu en iyi anlatmanın
yolu model olmaktır. Her ergenlik dönemine varıncaya kadar, çocuk için ebeveynler
vazgeçilmez rol modelidir. Bu durumu iyi değerlendiren ebeveynler iyilik ve
kötülük kavramlarını öğretmek için ekstra çaba sarf etmeye gerek duymaz.
İyilikler, olumlu davranışlar çocuğun
şahit olabileceği şekilde adeta çocuğun tiyatro sahnesinde oyuncuymuş gibi en
samimi haliyle gerçekleştirmek. Elbette bu iyilik davranışlarına çocukları da
dahil etmek onlara da rol vermek önemlidir. Eskiler bunu çok iyi yaparmış. Cami
çıkışları dilenciye verilen sadakayı çocuğun eliyle göndermeleri gibi güzel
örnekler vardır.
Kötülüğü anlatmak ve sakındırmak
da bizzat o davranışı sergileyip model olmamakla ilgili. Ancak bunun yanı sıra
çocuğun başkasından model alması durumuna karşılık yapılacak olan da yaşına
uygun bir dil ile kötülüğün içeriğini, sebep olacaklarını anlatmak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder