7 Ekim 2012 Pazar
Siber Alemin Mağdurları
Geçen hafta İstanbul’da MEB’in ve üniversitelerin işbirliğiyle düzenlediği “Teknoloji bağımlılığı kongresi”ne gitme fırsatı yakaladım. Bu faydalı organizasyon bize, MEB’in okulları bir taraftan bilgisayar çöplüğüne dönüştürürken,diğer taraftan ‘bilgisayarlı eğitimin’ sonuçları konusunda paniklediğini gösteriyor sanırım. En son yem olan tablet bilgisayarlarla beslediği canavarı terbiye etme çabası da olabilir. Ben yine de , canavarı terbiyenin çok kolay olmayacağı ve bilgisayar çöplüğüne dönmüş okullardan naif insanların çıkamayacağı ile ilgili endişelerimi bir süreliğine bir kenara bırakıp kongrede anlatılanları yansız dinlemeye başladım. Dinlerken de kıymetli bulduğum tüm analizleri kayıt altına aldım. İşte hal-i ahvalimizi anlatan ilginç analizler:
İlk olarak şu soruyla başlıyoruz: Neden elektrik teknolojisine muhalif değiliz de internet teknolojisine muhalifiz?
Cevabı hiç karmaşık değil, diyor kıymetli uzmanlar. Yeni teknoloji, yani internet teknolojisinde bizler bedenimizi geride bırakıp siber alemde keşfe çıkabiliyoruz. Zaman olmadan sınır olmadan, bedenlerimizi geride bırakarak seyahat ediyoruz. Kim olduğumuzun bilinmesi gerekmiyor. Bunun içindir reel hayatta sosyal fobisi olan bir insan sosyal medyada aslan kesilebiliyor. Mesela politik konular hakkında uzun ve kendinden emin yazılar yazabiliyor. Bir de siber alemde hiyerarşi yok. Mesela bir çalışan gündüz kızdığı patrona akşam bir sahte kimliğe bürünüp haddini bildirebiliyor.
Bazen “trendeki yabancı” misali siber alemde karşılaştığımız insanlara “Nasıl olsa gerçek hayatta karşılaşmayacağım.” düşüncesiyle tamamen kendimizi açabiliyoruz. Tamamen açmayıp yeni bir kişi de oluşturabiliyoruz. Narsistik eğilimimizi kışkırtan bu ortamda benliğimizi istediğimiz gibi şekillendiriyoruz. Ne de olsa herkesin her şeyi söyleyebildiği bir ortam. “E bu ifade özgürlüğü değil mi?” savunmasına geçenler için, “Belki de yalan söyleme özgürlüğüdür.” karşılığını verebiliriz. Kadın olanın kendini erkek olarak tanıtabilmesi, gibi…
Bu noktada sunum yapan uzmanlara benim eklemek istediğim, siber alemin bu özelliği biraz da bizi küstahlaştırıyor. Bir film\kitap eleştirmek, bir fikre karşı argüman geliştirmek için faydası vardır belki ancak; durum bundan ibaret değil. Aktif kullanıcı sayısı 100 milyon civarında olan twitter’ı, tek okuyucusu biz (belki bir de sırlarımızı araştıran acar ablamız) olan günlüğümüz gibi kullanabiliyoruz. Yazdıklarımızda kendimizi tüm olayların merkezine koyabildiğimiz gibi pervasızca insanlara hakaretler savurup, inançlarıyla dalga geçiyor ve hayat tarzlarını küstahça küçümseyebiliyoruz.
Uzmanlar, internet teknolojisinin hormonlu bir büyüme gerçekleştirmesini de uzun uzun ele aldılar. Hiçbir teknoloji bu kadar hızlı gelişmemiş ve gelişirken bu kadar çok zarar vermemişti. Blog’dan twitter’a geçişe bakın. Önce insanlar bloglarda “kedim Tekir hakkında buraya yazmak istiyorum” diye aylık belki haftalık yazılar yazarlardı. Sonra Tekir ile alakalı paylaşımlar şu şekilde hızlandı: “kedim hapşırdı” twitleri… Kısa bir süre sonra “a kedim yine hapşırdı.” twitleri ve iki saat sonra “kedim 2 saattir hapşırmıyor, bir şey mi oldu?” twitleri…
Bu hızlı ilerleme ile ilgili benim ekleyeceğim nokta ise şu: Bu gelişimle hızlı iletişimde hat safhaya gelindi. Hızlı paylaşım sağlayan bir ortam insanların iletişimini kolaylaştırdı. Bu da bazı kültürlerde daha hızlı organize olmaya olanak sağladı. Arap coğrafyasında sosyal paylaşım sitelerinden devrim öncesi örgütlenmeler güzel örnekler olabilir. Ancak bizim kültürümüzde farklı bir etki gösterdi. Hızlı eylemde bulunmak yerine, eylemi klavye aracığıyla ifade edip, gerçekleştirmemek. Burda herhangi bir fiilden, alelade bir eylemden bahsediyorum. Mesela “çok kitap okumalıyız” diye saatlerce paylaşımlar yapıp kitap okuma eyleminin zamanından çalabiliyoruz. Ya da İslami kesim için “namazın öneminden ve bazı yaşı geçkin sunucuların sözde çarpıcı haberler yaparak bizi bundan vaz geçiremeyeceğinden dem vuran twitler atıp duruyoruz. Bu arada biz vaktin namazını eda etmeden diğer vaktin ezanı için müezzin hazırlıklarına başlamış oluyor. Geçmiş olsun, internet bize eylemi savunma fırsatı verip eylemin kendisini öldürdü bile çoktan!
Hatta bir arkadaşımın komplo teorisini aktarayım: twitter ve facebook gibi sosyal paylaşım siteleri aslında tam da bu amaçla geliştirildi. Yani Müslümanların saatlerce oturup zaman harcamasını sağlamak ve bu sayede eylemde bulunmasını engellemek. Böylece Müslümanları siber alemin komplo kurbanı mağdurları haline getirmek. Ne dersiniz belki de öyledir?:)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder