Türkiye’de 90’lı yıllarda çocuk olmak, başka herhangi bir on yılda
çocuk olmaktan oldukça farklı. O yıllarda çocuk olanların anılarının
arasında, dönüp geriye bakıldığında daima süratle sivrilen küçük
travmalar saklıdır. Öyle ki, silinip giden oyun anılarına oranla çocuğu
pek de ilgilendirmiyormuş gibi görünen bazı olaylar daha detaylı,
kalıcıdır. 90’lı yıllar epey bunalımlı yıllardır.
İşte bu bunalımlı yıllara geçtiğimiz hafta Gerçek Hayat Dergisi’nde
önemli bir yer ayrılmış. Arkadaşlar 90’lı yıllarda İslamcı olmanın
inceliklerini kaleme almışlar. Kendi çocukluk dönemlerinden anılar
derleyerek, “bizim mahallenin” doksanlı yıllarını anlatmışlar. 90’larda
çocukluğunu tamamlayan biri olarak yazıda kendime yakın bir şeyler
bulduğum gibi biraz eksik ve bir parçası göz ardı edilmiş gibi de geldi.
90’lı yıllarda İslamcı bilmem kaç milyon Kürt çocuğundan biri olarak
belki de bu mahallenin çok uzağından olmasa da biraz dışından ve biraz
hüzünle okudum yazıyı. “İslamcı çocuğu olmak” hiçbir alt kimliğe vurgu
yapmayan güzel bir başlık. Arkadaşlar “Etnik kimlik gözetmeden yazdık.”
diyebilirler. Evet,bu yaklaşım belki şimdilerde, içinde bulunduğumuz şu
yıllar için geçerli olabilir ancak; 90′lı yıllar için geçerli
olamayacağını düşünüyorum. Çünkü o dönemde göz ardı edilemeyecek şekilde
ülkenin doğusundan göçüp gelmiş ve uzun bir süre yabancı kalmış büyük
bir grup vardı. Onlar yazıda işlenmiş yaşanmışlıkların bir de
ekstralarını yaşıyorlardı. Bu grup bahsettiğiniz yılların ana
konularından bir diğeriydi. O grup yani Kürtler, yokmuş gibi davranılıp
varlığıyla mücadele edilen bir gruptu.
Yazıyı hazırlayan arkadaşlara “Neden o açıyla baktınız da bu
açıyla da bakmadınız?” demek biraz garip oluyor farkındayım ama; sol
omzunun üzerinden “Asimile olmuşsun” sağ omzu üzerinden “Bölücü müsün?”
fısıltılarına maruz kalmış ve sağına soluna yabancılaşmış doksanlı
yılların çocuklarının içlenmesi bu, mazur görüle. Yakın bir
zamanda yine böyle içlenmmiştik. Hani Halepçe Katliamı’nın yıl dönümü
Cuma gününe denk gelmişti ya, Cuma hutbesine kulak kabarttım caminin
yanından geçerken. Herhalde Halepçe katliamıydı imamın hüzünle anlattığı
diye düşündüm. Yanılmışım… Yıldönümüne iki gün kalan Çanakkale
Savaşı’ydı hutbe konusu…
90’lı yıllarda İslamcı çocuğu kardeşlerimin affına sığınarak
nazire olsun diye kısa bir “90’lı yıllar” yazısı da ben yazmak
istiyorum.
90’larda İslamcı Kürt Çocuğu Olmak
Doksanlı yıllar ve göç çeşitleri
Göç olgusuna herkes aşina. Ne de olsa herkes bir yerlerden göçmüştür
İstanbul’a. Ekonomik sebeplerden ötürü rızasıyla göç edenlere karşın bir
de zorla göç ettirilmişler var. 90’lı yılların bir kısım Kürt çocuğunun
hatıraları arasında bir de zorunlu göç yer kapar. Toprağından zoraki
ayrılık. 90’lar başlarken köy koruculuğunu kabul etmeyen Kürt köyleri
boşaltılmaya başlanmış 1993 döneminde “Alan Hakimiyeti” planıyla bu
boşaltma hız kazanmıştı.
O yılların Kürt çocuğu göç yolculuğunda
hep kendi toprağından koparılışının anlamını aradı. Hemen dağın ardında
sandığı büyük şehre yolculuk bir oyun gibi gelse de, kamyon kasasında
bir gün bir gece evcilik oynasa da besmele çekip diktikleri fidanı kimin
sulayacağı konusunda uzun süre endişe yaşadı. Zorunlu göçü bizzat yaşamadım, bizimkisi rızaylaydı. Bu yüzden bizim göçün acısı zorunlu göçe nazaran bir doz düşüktü.
Danimarkalı Gelin kadar Türkçe bilmeyenler
90’lı yıllara yeni başlamışken doğudan göç etmiş Kürt bir ailenin
çocuğu bir taraftan göç etmiş olmanın sıkıntısını yaşıyorken bir de
Kürtçe konuşmaması gerektiğiyle ilgili telkinler aldı.
Bir yabancının yanında ağzından kaçırdığı her Kürtçe sözcükten ötürü
polis tarafından götürüleceği korkusu yaşadı. Yine de
televizyondan(televizyon çok yaygın değildi, bir köyde en fazla iki
tane) ya da köy öğretmeninden öğrendiği dilin yaşam alanına girmek onu
heyecanlandırırdı ve hızlı daha iyi öğrenirdi.
Ama o Kürt
çocuklarından hiçbirinin annesi çocuklarıyla aynı hızda Türkçe
öğrenemedi. Ve İslamcı kardeşleriyle aynı anda tv başında olmasına
rağmen Danimarkalı Gelin’i bütünüyle anlayamadı. Yine de onlar da mutlu
sona sevindiler.
Mücahit Erbakan!
Şehit haberleri, baskınlar, mayın patlamaları, yol kesen teröristler,
Kürtler… O yılların vahametini anlatmak için yeterli örnekler mi?
Değilse, devam edelim.
90’lı yıllar boyunca devam eden çalkantılı siyasi hayatın televizyon
ekranından Kürt çocuğun hafızasına yerleşmiş halini de betimlemek
gerekir. Televizyon ekranı diyorum zira mitinglere katılma, konvoylar
oluşturma yan belirlemekti ve yansız olmak Kürtleri farklı cephelerden
gelecek belalardan hep korumuştu. Alnında yeşil bandajıyla iki elinin
baş parmaklarını havaya kaldırmış çocuğun “Mücahit Erbakan!”
sloganlarıyla birlikte verilen görüntüsünden ibaret olduğunu sanıyordu
siyasi hayatın. Çok da uzun olmayan bir süre sonra onun yerini başörtüsü
eylemlerinde güvenlik güçleri tarafından tartaklanan genç kızların
görüntülerinin aldığını görmesi Kürt çocuğunu da sarsmıştı. Ama o yeşil
bandajlı çocuğu hep sevimli bulmuş Mücahit Erbakan sloganını da hep
sevmişti. Evinden çıkan oyların Hoca’ya gittiğinden de haberdardı.
Bir yaz tatili etkinliği
Yazın zorla boşaltılmış köye geri dönüp tatil günlüğü tutamayacağı
için 90’lı yıllar boyunca tatilini İstanbul betonunda koşturarak geçiren
Kürt çocukları vardı. Oyuna ara verip arkadaşlarla hep birlikte gidilen
Kur’an kursu da yaz tatilinin vazgeçilmeziydi.
Annenin oyalı
yazmalarından biri özenle bağlanıp gidilen mahallenin kur’an kursunun
polis baskınına uğramış olduğunu duymak oldukça üzücüydü.
Elinde cüzü, mühürlenmiş kapıdan içeri bakmaya çalıştıktan sonra, artık
olaylara biraz daha anlam yükleyerek –tabi hala çocukça anlamlar- geri
dönüşler vardı.
Kısaca eklemek gerekirse: “Bunlar geldiler, şehri mahvettiler.” diyen
pek süslü pek şehirli teyzeler, hem Kürt hem yobaz ailelerin bol
“pekiyi”li çalışkan çocukları, 45 kişilik ilkokul sınıfları, o
sınıfların namaz kıldığını hayati bir sır gibi saklayan öğretmenleri,
sahte şeyhler, ekranda ağlayan aldatılmış\aldatan müritler, siyasi
krizler, ekonomik krizler hortumlanan bankalar, işsiz kalan babalar, boş
yazar kasasını betona vuran protestocu esnaf amcalar…
Hepsinin toplamı, İslamcı Kürt çocuğun epey travmatik 90’lı yılları…